Günümüzde yeryüzünde her köşede yemekten, içmekten yoksun, pis ortamlarda yaşamak zorunda olan ancak başka gidecek ve sığınacak yerleri olmayan insanlar vardır. Bu konuda bazı vakıfların ve kuruluşların verdiği çok büyük rakamlar vardır. İnsanların büyük bir çoğunluğu ise bu durumu olağan karşılar ve yapılacak bir şey olmadığını düşünürler. Hatta bir toplumda yaşanması zorunlu olaylar olarak değerlendirirler. Bazı kişiler de, rahatsız olduklarını dile getirirler ancak bu durumu önleminin mümkün olmadığını söylerler. Oysa yeryüzünde fakirliğin olmadığı, kimsesizlerin sahip çıkıldığı, zenginliğin yaygın olduğu, huzur dolu, adalet dolu, sevgi dolu, merhamet dolu bir toplum mümkündür. Böyle bir toplum, sadece Allah’ın rızasını uman, Kuran’a uyan, Allah’ın sevgisine nail olmayı isteyen inananlardan oluşacak bir toplumdur. Yani bu sorunları çözümü İslam ahlakında gizlidir. İnsanların aradıkları, araştırdıkları, seminerler düzenledikleri bu konular, Allah’ın şifa olarak indirdiği Kuran ile son bulabilir. “Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz…’’ (İsra Suresi, 82) İslam’ın yeryüzüne hakim olmadığı her dönem insanlar fakirlikle ve fakirlikle meydana gelen üzüntü, adaletsizlik, gayrimeşru yaşam tarzı, kavgalar gibi sorunlarla muhatap olmuşlardır. İnsanlık bu sorunlara karşı sürekli çaba yürütmüşler, ancak çözümü yanlış yerde aradıkları için sonuç alamamışlardır. Rabbimiz bir ayetinde yokluk içinde yaşayanlara nasıl davranılması gerektiğini şöyle haber vermiştir: Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177) Her konuda adaleti sağlamak ancak Allah korkusu ile mümkündür. Bu ahlakı benimseyen kişi, insanları konumu, ırkı, dili, rengi, dinine göre bir adalet anlayışını değil, Allah’ın istediği adaleti uygulayacaktır. Her dönem nasıl ki yeryüzünde adaletsiz hakimken, Allah birini göndermiş ve hakkı yeryüzüne hakim kılmışsa, Peygamberimiz (s.a.v)’in haber verdiği üzere, ahir zamanda da göndereceği lider (Hz. Mehdi) ile yeryüzünde adaleti, sevgiyi, barışı hakim kılacaktır. Bu dönemde fakirliğin yerini bolluk ve bereket alacaktır. Yine Resulullah (s.a.v)’in haber verdiği üzere, Hz. Mehdi (a.s) ile birlikte, dünyaya ikinci kez gelecek olan Hz. İsa (a.s) de yeryüzüne huzur, güven ve saadeti getirmek için çaba verecektir. Öyle bir dönem yaşanacak ki, zengin olan kimse malını vermek için fakir birini arayacak ama bulmayacaktır. İnsanlar hiç kimsenin teşviki olmadan mallarını yoksul olan ile paylaşacaktır. Böylece insanlar arasında günümüzde olduğu gibi uçurumlar olmayacaktır. Zengin olan güçlü değil, ahlakı en güzel olan güçlü ve değerli olacaktır. "Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır... " ( Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508) Mine ÇAKIR Yazılarla ilgili tüm hukuki sorumluluk yazıyı yazan kişiye aittir. |