Ucuz Davetiye Burada - Kapıda Ödeme - Kargo Bedava
ÇB’de ara Google ile ÇB’de ara
  Önemli Bilgi
Ana Sayfam Yap
 Web Sitesi Referanslarımız 
 
 
  Hüsamettin Yılmaz  
 
  . Fikir Köşesi
  . Tüm Yazılar
  . Tüm Yazarlar
  . Yazarın Tüm Yazıları
  . Tüm Şiirler
 
  Geveze miyiz ne?
  Öyle insanlar vardır ki çok konuşmanın ötesinde öldüresiye konu...
  Yazının Devamı »
 
  Eskiden Yaşanırdı
  Eskiden yaşanırdı. Oysa şimdi sadece yaşlanıyoruz. Bütün güzellikleri ertel...
  Yazının Devamı »
 
  Genetiği Bozulmamış Dostluklar...
  Dostlar ve dostluklar üzerine çok şeyler yazılmış, çizilmiştir. Badeh&u...
  Yazının Devamı »
 
  Altın Yapraklı Ağaçlar
  Bir yerde okudum hoşuma gitmiş not etmişim:“Bugün yolda bir ağaç gö...
  Yazının Devamı »
 
 
 
 
izlenme: 2262 
önceki yazı
|
İnce Hastalık
Fikir Köşesi Köşe Yazıları
Çiçero, hayatı şöyle özetlemiş: “Bir bahçen ve bir kitabın varsa hiçbir eksiğin yoktur demektir.”

Bizim için ne ifade eder bilmem ama kitap romantikleri için hoş söz. Kitabı olup ta bahçesi olmayanlar üzülmesinler. Onlar için de bir Afrika atasözü varmış: “Kitap, cepte taşınan bir çiçek bahçesidir.” yani kitabı olanın hem kitabı hem bahçesi var demektir. Bu da kitap romantiklerine felsefe armağanı kabul edilebilir.

Şakası bir yana en büyük problemlerimizden ve en büyük problemlere yol açan sıkıntıların başında“okumamak” hastalığı yatıyor.

Okumuyoruz;
Mazeretlerimiz çok:
Vaktimiz yok, meşgulüz, ekonomik sebepler, iş, güç.
Çok kitap var hangisini okuyalım, kitaplar pahalı, okusak ta anlamıyoruz.
Ağaç yaşken eğilir, bu yaştan sonra ne okunur?
Biz hayat mektebinde okuduk!
Okuyup da ne olacak?
Çok okuyan mı çok gezen mi bilir? vs. vs.

Görülüyor ki bütün mazeretler aynı yanlıştan hareket edip aynı yanlışa götürüyor bizi. Okumuyoruz. Okumadığımız için cahil miyiz, cahil olduğumuz için mi okumuyoruz çıkmazına girmeye gerek yok. Okumanın cahiliyiz.

Keyfî, ucuz ve yavan mazeretler korkaklık ve tembelliğimizin kılıfı olmaktan öte bir anlam taşımıyorlar.

Korkuyoruz okumaktan zira “okumak öğrenmek”, “öğrenmek irade ve sorumluluk” getirir. Tembeliz zira okumak beden yorgunluğundan çok zihin yoğunluğuna yol açan bir çaba gerektiriyor. Okumanın önündeki asıl düşman ise ‘inanmıyoruz’... Okumaya inanan bir insan için hiçbir mazeret makul ve mantıklı olamaz.

Okumak asil bir zihnî faaliyet ve kutsal bir varlık gayesi. “Oku” emrini hatırlayalım. Okumak hayatın gayesine anlamlandırma ve dış dünyadan içimizdeki ve zihnimizdeki âlemlere anahtar bulma cehdi ve erdemidir.

Yapılan ciddi araştırmalara göre toplumuzda ‘okuma’ zeki olmayanların başvurdukları fantezi bir yol olarak kabul edilmektedir. Yani ukalalık gibi bir şey. İnsanımızın asıl gayesi ise güzellik, zenginlik, şöhret ve hayranlık uyandıracak kolay elde edilecek kazanımlardır. 

Descartes “Düşünüyorum o halde varım.” demiş. Bu gün ise bu sözdeki eylem/fiil değiştirilmiş, varlık alameti olarak model arabalar, gösteriş, çalım, rahat, rehavet, sefahat, bohem hayatı gibi hayat tarzlarına bağlanmıştır.

Birçok şeyde örnek aldığımız Batının ise, okumanın karşısındaki asıl büyük engelin TV’ler olduğunu tespit etmesine rağmen, biz “okumak eylemine” yazının icadı kadar uzak bir olgu olarak bakıyoruz.

Okumadan, bilmeden, anlamadan, düşünmeden sürdürülen tek boyutlu bir hayatın ne kadar acınası olduğunu düşünen beyinlere ve sızlayabilen vicdanlara etmek daha doğru olur. 

Yine araştırmalarda görülmüştür ki 18 yaşındaki bir genç en az 3 yılını Tv karşısında geçirmiştir. Durum böyle olunca Temel Reis gibi kolayca kahraman olacaklarına inanan ve akşam okudukları 3 sayfa ile sabah bilgin olarak uyanacakları hayalini kuran ve bu hayalleri gerçekleşmeyince ebediyen okumaktan el etek çeken nesiller meydana gelmiştir. Hele şimdilerde sihirli, büyülü, cadılı, matrixli, he-menli, örümcek adamlı, Bondlu, Polatlı ve bilcümle “Elişi” kâğıdından mamul kahramanların istilası altındaki gençlerimizin kitap başında, kütüphane salonlarında harıl harıl okumalarını beklemek fazla iyimserlik olur. TV istilasına tutulan neslin oradan gördüğü ve duyduklarıyla doyup dolduğunu zannederek nakilci, çok konuşan, az düşünen, hazırcı, basmakalıp zihniyete sahip olmaları kaçınılmazdır. Okumanın önünde gösterilen engeller ile mesela; bir sahil beldesinde 500 kadar kahve, birahane, gazino, pavyon olmasını kıyaslamak belki elma ile armutları kıyaslamak olabilir. Ancak zaman, masraf, zahmet ve ciddi fedakarlık ve emek sarfı noktasında, Yine (….) Beldesinde bir sezonda 1.5 milyon şişe içki, 8.5 milyon paket sigaranın hiçbir mazeret ve ihtiyaç olmadan tüketilebilmesi, kitapla beraber bütün mazeretlerin içki, sigara, dansın ve müziğin altında ezildiğini anlamamıza yetecektir.

Günümüzde normal bir insanın günde yalnızca 7-8 dakika düşünmeye vakit ayırdığını araştırmalardan öğrenmekte ve Descartes'in meşhur sözünün tokada dönüşüp bizi mahcup ettiğini acıyla müşahede etmekteyiz.

Okumak deyince 70 milyon ülke insanının gece gündüz okumasının kastedilmediğinin bilinmesinde de yarar var. 20 milyonluk bir nüfusun okullarda eğitim gördüğünü hatırlarsak en azından nüfusun bu kısmının nüfuzlu, kaliteli bir okuma sürecinden geçmesi çok şeyleri yerli yerine oturtabilirdi. 20 milyon öğrenim çağındaki genç insanın okulların içinde olduğu halde onları nasıl okumaktan ve kitaptan soğuttuğumuzu da ciddi ciddi düşünmekte ve sorgulamada yarar var diye düşünüyorum. Hem de; kitap görünce ve duyunca örümcek görmüş gibi içi titreyenlerin soğukluğu, zamanında usandıracak kadar çok kitap okuduklarından da kaynaklanmıyor. Sadece kitabı sevdiremiyoruz, okutamıyoruz, anlatamıyoruz. Bu konuda da sanırım ışıltılı ve flaşlı toplantı salonlarının kıdemli kademeli “aydınlarının”, “uzmanlarının” söyleyecekleri ve anlaşılabilir birkaç repliğinin olması lazım.

Diğer taraftan 20 milyon okuma çağındaki insanın 2–3 milyonunun kâmil manada okuması ülke için yeterli olacaktır. Yani sıkıntı ve okuma problemi ‘okuyan’ kesimin problemidir. Okuduğunu iddia eden birçok insanın ise incir çekirdeğini doldurmayacak, düşünceye ve yeni ufuklara açılmayacak sıradan ve düzensiz okumaları ise başlı başına üzüntü kaynağıdır. (Hatta memleketimizin ünlü zenginlerinden biri ile televizyonda yapılan bir programda konu okumaya gelince bu zengin zat kendisinin bu yaşına rağmen okuduğundan, okumaya büyük önem verdiğinden bahisle ne kadar aydın olduğundan filan dem vurmaya başladı. Programcı ne okursunuz mesela? Deyince hemen gözlüğünü taktı, üzerine bir de büyüteç tuttu ve masasına uzanıp yeni okumaya başladığı bir kitaptan örnek pasaj okudu. Tabi sizler önemli bir alıntı zannederken o zat bir temel fıkrasında pasaj okudu.)

Gazetelerin kültür sayfalarından ziyade magazin ve spor sayfalarının okunması, yine gazetelerin birinci amaç olarak okutmak yerine satın alınmak gayesiyle yaptığı yayınları, kitap yayıncılığında ve televizyon programlarında aynı manzara ve sığ felsefenin hâkim olmasını da hesaba katarsak ciddi okuyucu bulmak epey zorlaşacaktır.

Kalıcı, verimli ve faydalı temel kültür ve birikim ancak seviyeli, seçici ve sabırlı okumakla elde edilebilir. Çerez mukabili yazı ve eğlence programlarıyla vakit öldürme, takvim yapraklarından ‘bunları biliyor musunuz?’ türü oyalayıcı şeylerle kültür elde ettiklerine inananlar konumuzun zaten dışındadır. Ve bunlar sadece kendilerini günü birlik idare edebilecek şeylere önem veren ve okumanın ne zevkine nede önemine muttali olamayanlardır. Ya ciddi görünümlü ve okuyor havalarındaki insanların bu tür bir maceranın içinde olmalarına ne denilebilir? 

Okumak asil bir eylem olduğu kadar soylu bir dostluk arayışı ve buluşunun da adıdır. Hele günümüzde bilgisayar oyunları ve internetin insanları hepten yalnızlığa ve karamsarlığa ittiğini, sosyal ve psikolojik problemler doğurduğuna kesin gözle bakan uzmanların görüşünü dikkate alırsak, okumanın bu elemli derde şifa olabilecek ve aynı zamanda aydınlanma ve kalkınmada, dağılma sinyalleri veren toplum dokusunu tamirdeki rolünü kimse kulak ardı edemeyecektir. Dostlukların bozulduğu ve zedelendiği günümüzde okumak bu dezenformasyonu düzeltip, asli haline döndürebilecek yegâne yol görünmektedir. Yeter ki okumak adına ortaya ukala entel tipler çıkmasın.

Proust “Okumak da bir dostluk kurmaktır.” diyor. “Çirkinliğinden sıyrılmış bir dostluk.” Cemil Meriç bu konuda “Saygı, şükran bağlılık dediğimiz ve o kadar da yalanla karıştırdığımız bütün merasimler, bütün nezaket gösterileri yorucu.” diyor. Belki bu yüzden kendimizden ve insanlardan korkuyor ya da sevemiyoruz ve kaçıyoruz. Karanlığa, boşluğa, yalnızlığa kaçıyoruz. Bu kaçış bir kendine gelişin değil kendini terk edişin, mücadele ve kazanma duygusundan yoksunluğun acıklı tezahürü oluyor.Devam ediyor C. Meriç ; “Dostluklarımız çok defa bir tesadüfün eseri, bir sempati başlangıcı, düşünülmeden söylenmiş bir söz, yanlış anlaşılan bir iltifat ebediyen çözemeyeceğimiz bir bağlılığın ilk düğümleri oluyor.” “Oysa kitaplarda merasime ihtiyaç yoktur. İstersek akşamı onlarla geçirebiliriz... Hakkımızda ne düşünürler? Acaba bir patavatsızlık yaptık mı? Hoşlandılar mı bizden? Falanı görünce beni unutacaklar mı?” gibi endişelere mahal yoktur kitapla olan beraberliğimizde. Saf ve sakin bir dostluk ne alâyişe lüzum var ne gevezeliğe. Sükût içinde bir kaynaşma, bir kendi kendimizle baş başa kalış... Bu yönüyle eğlencelerin en asilidir okuma, daha doğrusu en asilleştiricisidir.” Görülüyor ki okumak bir dostluk olduğu kadar kaybettiğimiz dostluğu yeniden hatırlatıcı ve tamir edicidir de.

Okumak için boş vakit aramamalıdır. Okumak için mutlaka vakit ayırmalıdır. Okumamak beyni, zihni, duyguları tembelleştirdiği kadar okumak bu melekeleri parlatıp, aktif hale getirir ve insana yaşamanın, düşünmenin asil heyecanını yaşatır. Bu yönüyle okumak insanın gerçek zaferidir. Unutmayalım ki “kitap zekâyı kibarlaştırır”. Ve bu yönüyle “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” beyanı hali hazırdaki resmimizi ve dünya üzerindeki konumumuzu hatırlatıp neleri kaybettiğimize bir göz atmamız noktasında yeterli ikazdır zannediyoruz. Evet, görüyoruz ki bilenlerle bilmeyenler hiç bir değiller. Ve okumadığımız, bilmediğimiz sürece böyle de kalacaklar.

“Bana sorarsan kütüphanene dön, yani kitap ol. Aydınlan ve aydınlat.” 

 
Eklenme Tarihi: 20/07/2009
 
 
geri dön
sayfa başı
tüm yazılar
yazdır
tavsiye et
önceki yazı
|
 
Mine ÇAKIR: Nimetlerin İçinde Mutsuzluğu Yaşama...
Erdoğan GÜNEŞ: Sarıkamış'ta 90 Bin Şehit
Erdoğan GÜNEŞ: Sarıkamış Şehitleriniz Anarken
Mine ÇAKIR: Hataların Ardındaki Hikmetler
Mine ÇAKIR: Kuran'dan Ahlak Örnekleri
Mine ÇAKIR: Nasıl Olsa Gönlünü Alırım Mantığı
Erdoğan GÜNEŞ: Gülü Sevmiyorum - Bana Acı Vereceks...
Mine ÇAKIR: Ters Karaktere Sahip İnsanlar
Erdoğan GÜNEŞ: Türkçe Coşkusu
Erdoğan GÜNEŞ: Sınav Öncesi
Sedat Torlakcık : Çağdaş Bir Sivil Toplum Örgütünün K...
Ayça Kuzu (Yüksek Topuklar): 1 gün 48 saat olsun ben bunu istiyo...
Mine ÇAKIR: Dünya Bir Yolculuk Kur'an da Rehber
Ayça Kuzu (Yüksek Topuklar): Zaman Herşeyin İlacı...
Kenan TUNÇ: Annelerimizin Değerini Bilelim
Kenan TUNÇ: Yılın Annesi Onlar (Engelli Anneler...
Ayça Kuzu (Yüksek Topuklar): Çaycuma'da Hıdrellez Bir Başka Kutl...
Kenan TUNÇ: Bir Başkadır, Çaycuma Taşcılı’...
Erdoğan GÜNEŞ: İşci Bayramı
Ayça Kuzu (Yüksek Topuklar): Sevdiğim Çınarlar bir bir devriliyo...
Yazıya Yorum Bırakın
 
  SON EKLENEN YAZILAR
Nimetlerin İçinde Mutsuzluğu Yaşamak 01/04/2013
Sarıkamış'ta 90 Bin Şehit 10/01/2013
Sarıkamış Şehitleriniz Anarken 10/01/2013
Hataların Ardındaki Hikmetler 13/12/2012
Kuran'dan Ahlak Örnekleri 25/09/2012
Nasıl Olsa Gönlünü Alırım Mantığı 02/08/2012
Gülü Sevmiyorum - Bana Acı Verecekse 02/07/2012
Ters Karaktere Sahip İnsanlar 11/06/2012
Türkçe Coşkusu 10/06/2012
Sınav Öncesi 05/06/2012
Çağdaş Bir Sivil Toplum Örgütünün Kent Yaşamına Katkıları 30/05/2012
1 gün 48 saat olsun ben bunu istiyorum... 19/05/2012
Dünya Bir Yolculuk Kur'an da Rehber 18/05/2012
Zaman Herşeyin İlacı... 15/05/2012
Annelerimizin Değerini Bilelim 14/05/2012
Yılın Annesi Onlar (Engelli Anneleri) Olsun 11/05/2012
Çaycuma'da Hıdrellez Bir Başka Kutlanır. 10/05/2012
Bir Başkadır, Çaycuma Taşcılı’da HIDIRELLEZ 07/05/2012
İşci Bayramı 02/05/2012
Sevdiğim Çınarlar bir bir devriliyorlar... 22/04/2012
 
 
tüm yazılar
 
 
 
 
 
Yukarı Çık
       
 
 
 
Site Yönetimi: Çaycuma Baskı Dünyası - www.ucuzdavetiyeburada.com / Proje Başlangıcı : © 2009 - ∞