Bir yerde okudum hoşuma gitmiş not etmişim:
“Bugün yolda bir ağaç gördüm...
Üzerinde sapsarı yaprakları bulunan, çok güzel bir ağaç.
Önümüzden giden kamyon yol daralınca ağacın altından geçti.
Ağacın alt dallarındaki bütün yapraklar üzerimize döküldü.
Gökten altın yağıyor deseler o an inanırdım.”
Bir süre önce gazetenin birisinde çıkan haberin ironisi karşısında pes doğrusu dedim. Herhalde haber bulmakta güçlük çeken muhabir yolda karşılaştığı temizlik görevlisiyle ayaküstü laflayıp sonrada onun ağzından bir güzel döktürüvermiş. Merakınızı gidereyim. Haber şöyle: Temizlik işçisi sonbaharın gelişi ile dökülen yapraklardan bunalmış ve belediye yetkililerinden ‘yaprakları dökülmeyen ağaç’ dikilmesini istiyor. Nerde bu devlet durumu yani.
Pes doğrusu
Mevsim sonbahar ve haber başlığı da yaprakları dökülmeyen ağaç istiyoruz.
Sonbaharda ağaçlar rüzgârla raks edip her bir yaprağını en cilveli salınışlarıyla yere tüy gibi bırakmayacaklarsa ağaçlardan ne bekleyelim. Bize yazı kışı gösteren, yaşlılığı, ölümü hatta yeniden dirilmeyi, ayrılık ve kavuşmayı fısıldayan ağaçlar ve yaprakları değil mi?
Mutluluğun resmini çizebilir misin diyen ukala diyalektikçilerin tümüne sesleniyorum.
Mutluluğun resmini çizip sınırlandırmaya ne gerek. Sonbaharda sarının, kırmızının, kahverenginin binlerce tonuyla bizlere dünyanın en büyük mutluluk resmini çizenler ağaçlar değil mi?
Hiç başınızı kaldırıp yol kenarlarındaki ağaçları seyrettiniz mi?
Bulvardaki ağaçların arasından geçerken neler hissettiniz?
Gün be gün renkten renge dönüşümünü
Renk oyunlarını
Bir gün
Mutlu olamadan ölürsem
Hasta yatağımda
Kimsesiz
Beni yaşlı bir çınarın dibine gömün
Yapraklarından nisan yağmurları damlasın
Toprağımın üstüne
Yaşıma doymadan ölürsem
Hasta yatağımda
Kimsesiz
Garip bir çobanın kaval sesi ile
Şafak sökerken
Beni o yaşlı çınarın
Dibine gömün
Bu dizeleri sanırım yapraklardan şikâyetçi olan şehir ve beton özentisi içinde ömür tüketenler anlayamazlar.
Ve hele Melih Cevdet Anday'ın ifadeleriyle;
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Tabiatın adeta hisli bir parçası olan, Yüce Yaratıcının hikmet sırrıyla bize hizmet ettirdiği ağaçlardan daha hissiz ve duyarsız olmak ne kadar acı.
Meşe, sedir, atkestanesi, ıhlamur, erguvan, akasya, manolya, defne, dişbudak ve hele sizi içine alıp kucaklayacak kadar babacan çınar ağaçlarını yapraksız düşünebiliyor musunuz?
Bir de şöyle düşünelim
Kar yağmayan kış,
Yağmursuz sonbahar
Çiçeksiz baharlar
Güneşsiz yazlar
Meyvesiz ve yapraksız ağaçlar...
Dünyada bir dört mevsim böyle geçse hayat mı olurdu yeryüzünde.
Şuna ayrıca şaşarım neden yapraklar süpürülüyor ki!
Sonbaharda yollarda ve caddelerdeki yapraklardan daha güzel ne olabilir? Denizlerdeki yakamozlardan, kışın kardan adamlardan, gökteki ebemkuşağından, sonbaharda ağaç yapraklarının oraya buraya savrulmasından daha güzel ne olabilir?
Adapazarı’nda ağaçların korunması için bir çalışma var mı yoksa her bahar gelince bir kamyona dolup ellerinde baltalar ağaçları kangren eden görevlilere mi emanetler?
İstasyon Caddesi'ndeki ağaçlara bakınca kötürüm olmuş yaşlılara benzetiyorum bu ağaçları. Hangi iş bilmez ve zevksiz insanlar bu ağaçları sakatlamışlar?
Sonra Çark Caddesi'ndeki ağaçlar insanların tüm zulümlerine rağmen mahzun ama ayaktalar. Yaslansanız birinin kenarına hıçkırık sesi duyacaksınız.
Şimdi her kapıda maydanoz kadar ve ağaçlıktan hadım edilmiş bitkiler var. Ağaç galerileri yok artık bu şehirde.
Bulvar boyunca sıralan en güzel ağaçlarların envaından oluşan ağaç galerisini her gün içinden geçsek de fark edebiliyor muyuz acaba?
Evliya çelebi Sakarya’dan bahsederken “ağaç denizinden” geçtiğini anlatıyor.
Şimdi nerde bu ağaç galerileri
Resmini görsek ağaçları tanımayız
Hangisi gürgen, meşe, pelit, ahlât
İğde, defne, kiraz, ceviz, nar
Kestane, ıhlamur, selvi, çam
Yoksa hepsi sırf odun malzemesi mi ağaçlar?
Okullarımızda, dört duvar arasında teorik dersler vermekle mükemmel bir eğitim sistemi olmaz. Ağacı, çiçeği, kuşu, böceği, hayvanı, mevsimi hülasa içinde yaşadığı tabiatı tanıtmaz anlatmasanız çevre duyarlılığını, yeşili korumayı, canlılara şefkati, su tasarrufunu ve dolayısı ile insana karşı insani olmayı öğretemezsiniz.
Ey uçurum gözlü sevgilim!
Ne zaman baksam
Bir dağın yırtmacından
İnce bir dere yatağı
Gibi kayan
Yeşil tenini görüyorum
Akşam
Nasıl da yakışıyor yüzüne
Ve sanki bir kayalığın içine
Durmadan kendi kendini oyan
Bir Ferhat gibiyim ben
Ya da pusuda, karanlık
Bir gül gibi
Hem solan hem solmayan
Ne zaman dinecek, ne zaman
Bu taflan, bu taflan?
Ey uçurum gözlü sevgilim!
Hilmi Yavuz’un bahsettiği bu Taflanı bilenimiz ne kadar az kaldı bu dünyada.
Yağmurlu bir gece pencerenizi açıp ağaçların ne konuştuğunu dinlediniz mi hiç?
Kışın kardan gelinliklerini giydiklerinde ağaçların düğün neşesi tattıklarını biliyor musunuz?
Ya da şunları duydunuz mu?
- Dökülen ağaç yapraklarının kışın topraktaki suyun akışkanlığına karşı gösterdiği direnci dengeledikleri ve şiddetli soğuklarda suyu donmaktan koruduklarını,
- Sıcak ve kurak mevsimlerde toprağın nemini ayarlayıp kurumamasını sağladıklarını,
- İçinde bulunan vitaminleri ağacın gövdesine iade edip yere düştüklerini,
- Yere düşerken üzerlerinde birikmiş olan zararlı maddeleri (kalsiyumoksit kristalleri) ağaçtan uzaklaştırdıklarını,
- Topraktaki canlılar için 50 den fazla vitamin maddesi içerdiklerini,
- Bunları ayrıştırıp rızıklanan topraktaki canlıların aynı zamanda hiyerarşik bir sistemle çalışarak ağaca faydalı hale getirdiklerini,
- Toprağın fiziki ve kimyevi hususiyetlerini iyileştirdiklerini,
- Eğer dünya üzerindeki ağaçların yarısının yaprakları dökülmeseydi topraklar kıraç arazilere döneceklerini ve daha nicelerini…
Merak edenlerin Kasım 08 Sızıntı Dergisi/Dökülür Deyip Geçmeyin başlıklı yazıyı mutlaka okumalarını tavsiye ederim.
Yani bazılarının döküldüğü için şikâyetçi olduğumuz yaprakların, Yüce Yaratıcı tarafından bir süs gibi ağaç dallarına takmasının yanında sayısız hikmetler ve faydalarla birlikte sonbaharda dökülmesini irade etmesinin çevre dengesi ve hayatın devamı için ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Hatta onu süpüren temizlik görevlisine maaş olarak, zorlama haberini yapsa da muhabire prim olarak faydası dokunmaktadır.
Tabi her şey anlamak isteyene...