Her şey tükeniyor etrafımızda. Örseleniyor umutlar. Mutluluklar kaç defadır pas geçiliyor. Tükeniyor her şey.Su, toprak; topyekûn bir hayat… İnsanlığımız. Adına değer dediğimiz, içini kendimizce doldurduğumuz her şey korkunç bir erozyonun kucağında güpegündüz kayıp gidiyor hayatımızdan. Çalışan agresif, İşsiz paranoyak, Genç umutsuz,Zengin tatminsiz, Çocuk heyecansız… Soframıza, odamıza, yatağımıza çöreklenmiş stres kâbusu. Boğuluyoruz. Krizler kuşağından hiç temas etmediğimiz ancak, bizi en çok vuranı bu; Beşeri kriz. Farkında mısınız ? Çocuklarımız bizim çocukluğumuzdan ne kadar farklı / uzak? Genç nesil sebebinin ne olduğunu bilmediği kronik depresyonun ağında kıvranmakta. Aileler kopuk, arkadaşlıklar yapay, yiyecekler hormonlu. Tükenmişliğin bundan daha açık belgesi var mı? Oyuncaklar/oyunlar devşirme, Şakalar yaralayıcı Eleştiriler düşmanca, Merkezini insanın oluşturduğu dünya sevimsiz, çirkin. Sosyal travmalar ölet gibi dünyayı sararken kılımızı kıpırdatmayan umursamazlığımız. Dost sohbetlerinde kaç cümle memnuniyet ve mutluluk vurgusu var, saydınız mı? Her şeye muhalifiz, her karara tepkili… Benlik bendeliğine sıkışıp kalan, da-ra-lan hayat. Okulunu cehennem gören öğretmenler, evini zindan sayan eşler, plazaların üç rakamlı katlarından atlayıp intihar eden zenginler, ünlüler… Neden? Nedir bu mutsuzluk tragedyasının ‘Oscar’lık oyunları ve kimdir bu oyuncular? Biziz. Çünkü Allah’tan koptuk ve darmadağın olduk. Bir parçası olduğumuz dünyayı iyileştirmek adına hiç bir şey yapmadık sızlanmaktan başka. Okula gönderdiği beş yaşındaki çocuğunun kulağına –Allah’ı unutma e mi yavrum? diyen Avrupalı annenin sezgisini yakalayamadık. Sürekli olarak bencillik sarmalında gidip geldik. Ve bugün hızla tükeniyoruz. İşte bu yüzden. ‘’Allah’ı bulan neyi kaybetmiştir ki, Allah’ı kaybeden neyi bulmuştur…’’ şuurundan fersah fersah uzaklaştık. Okuduğumuz haberler, izlediğimiz TV kanalları nasıl bir hayatımız olduğunu özetliyor aslında. Yaşadığımız harabe hayat, aynaya haber olarak böyle yansıyor. Bu menfi listeyi uzattıkça uzatmak mümkün. Ama yararı yok. İncisi içinde istiridyenin , bizim de cevherimiz … —Nasılsın? Diye sormuştum doğduğundan beri çobanlık yapan Şemistan’a. Eli yüzü gün yanığıydı. Parlak dişlerini göstere göstere mutluluğun resmini beynime çakmıştı.: —XODE HEYE ĞEM TUNNE! Allah var, keder yok. |