Bundan yıllarca önce biz çocuklara halk hikâyeleri anlatırlardı dedelerimiz. Hikâyelerin yanı sıra Ermenilerden açılırdı bahis. Güleç yüzler gerilir, bakışlar keskinleşirdi birden. Sanki o günleri yeniden yaşarlardı. Ruslar ve batılı ülkeler tarafından kışkırtılan Ermenilerin isyan çıkararak nasıl zulümler yaptıklarını anlatırlardı. İnsanların camilere, ahırlara veya samanlıklara nasıl doldurulup yakıldıklarını dile getirirlerdi. İşkenceler yapılarak tandır damına doldurulan, kapısını kilitleyip bacadan gazyağı dökerek ateş verilip yakılan köylüleri anlatırlardı. Kaçabilenlerin dağlara, başka köylere kaçıp sığındıklarını anlatırlardı. Bu söylediklerini gösterdikleri toplu mezarlarla ispatlarlardı. Ermenilerin ne kadar acımasız, gaddar olduklarından dem vururlardı. Genç kızlar bize dokunmasınlar diye pis görünmek adına yüzlerine is çaldıklarını, namusunu koruyamayanların intihar ettiklerini anlatırlardı. Ne yazık ki tarihin bir bölümünde bunlar yaşandı. Yaşadığı bölgede rahat durmayan, Ermeni komitacılarına yataklık eden, Kafkas, İran ve Sina cephelerinin gerisinde düşmanla işbirliği yapan, Türk köylerini basan, yakıp yıkan. Kadınların genç kızların namusuna saldıran, köylünün ekmeğine, rızkına el koyan Ermeni çeteleri cirit atıyorlardı. Bütün bu zulümlere, yapılan katliamlara son vermek için yurdun bir bölümünden başka yerlere göç (tehcir) ettirildiler. Bu arada onlardan da ölenler oldu. Ama Ermenilerin yaptıkları izler Doğu Anadolu’da hiç silinmedi. Subatan, Oba, Dumlu, Çavuşoğlu, Zeve katliamlarının acısı yüreklerden gitmedi. Acımasız, gaddar olanlar için ‘Ermeni gibi adam’ tabiri şu an bile kullanılır oldu. Ermenilerin yaptıkları zulmü kendi kulaklarımla dinledim. Memleketimde (Kars) zulme uğramış insanlarıma acıdım, iç geçirdim. Bu yüzden ‘Biz Ermeniyiz’ diyemiyorum. Demek istemiyorum.
Erdoğan Güneş . .
Yazılarla ilgili tüm hukuki sorumluluk yazıyı yazan kişiye aittir. . |